(İYİ) Mİ?
Sevgili ailem ve sayın okuyanlar.
22 Aralık 2017 Cuma akşamı, sayın Uğur Dündar’ın (HALK ARENASI) programını dikkatle dinledim, çünkü (92)
yaşında ve göremeyen diyabetli bir kadınım. Şimdi sadece ışığı, siyah beyazı fark
ediyorum. Elektronik bir ekranla okuyup yazıyorum.
Programın konuğu: (İYİ PARTİ) kurucusu sayın Meral Akşener’di ,çok
etkilendim. Bir anda içimde yazma isteği uyandı. Eskiyi düşündüm. Bilincim
kıyaslama yapacak kadar yerinde. Yaşamdan kopmuş değilim. Gelişmelerden
yararlanmak çok faydalı.
Şimdi izninizle kendi koşullarımdan bahsediyorum.
1926 yılında İstanbul’da doğdum, eğitimcilerden oluşmuş bir aileye ait olduğum için
şanslı ve mutluyum. Babam 1888 doğumlu Ord.Prof. (M.H.E) annem 1901 doğumlu
öğretmen (A.S.E) Ablası (İNAS DARÜL FÜNUN)’nun ilk bitirenlerinden, Türkiye'nin ilk kadın Kimya öğretmenlerinden, (H.E.İ) ve eşi (A.E.İ) tarih öğretmeni. Dedem beş kızını da okutmuş ve Atatürk
okullarındaki çağdaş öğretmenler olarak yetiştirmiş. Ve o dönemin diğer
akraba genç kız ve erkekleri meslek sahibi olup kalkınan Türk Cumhuriyeti'nde
görev almış hizmet etmişlerdi.
Onlardan bir kuşak sonra olan ben ise, sevgili Atatürk’ün ön görüşüne
dayanılarak hazırlanan çağdaş eğitim sistemi, Yeni Türk Alfabesi ve aydın öğretmenler
sayesinde ilkokul dönemini rahatlıkla tamamladım. Liseyi bitirdim. İngilizce
çeviri yapabildim. Ressam olarak, iki kişisel sergi açtım. Üçüncüsü yakında.
Son bir çaba, çünkü (57) senelik diyabet hastalığı dolayısıyla göremez oldum
direndim. Torunlarımdan çok yetenekli, dört küçük çocuğun ninesiyim.
Şimdi vicdanıma soruyorum. Yurduma ne faydam oldu? Hiçbir resmi görev
almadım. Fakat Atatürk ilkelerine, Laik Cumhuriyeti'mize, hep inandım ve sadık
kaldım. O günlerde kadınlara şiddet ve saldırı, aşağılama yoktu. Gençlerin
elinde bıçak, tabanca bulunmazdı. İlkokul çocukları uyuşturucu nedir bilmez, vatan sevgisine birlik ve kardeşliğe önem verilirdi.
Çağdaş demokrasinin gelişmesi için çok partili rejime geçildiğinde,
kritiklerde kullanılan dil terbiye sınırını aşmazdı, tehdit edilmezdi.
Kişisel ilgim siyasete değil sanata, üretime yönelikti. Artık yapamadığımı
anlayana dek resime devam ettim.
Ne yazık ki sosyal ortam değişti. Gerek kişisel, gerekse uluslar arası
insan bencilliği, sınırları aştı. Savaşlar, terörizm, silah üreticilerinin
kazancı uğruna sürüp gidiyor.
Eski sosyal davranışlar, dürüst ilişkiler, hak, hukuk dostluk unutuldu.
Huzurlu, yaşam özlenir oldu.
İnançların siyasete karıştırılmasıyla, kadınlar (Toplum yarısının gücünden)
yoksun bırakılıyor.
Bu yüzden (İyi Parti) kurucusu sayın (Meral Akşener)’in atılımıyla mutlu
oldum. Çünkü o Türkiye Cumhuriyeti’nin öncü yönetimi tarafından ücretsiz
eğitilmiş bir öğretmen. Geriye dönüş fikrine karşı, biz kadınlarında el ele
vermekte geciktiğimiz için kendimi de suçlu buluyorum. Ancak gelecek kuşakları
karanlığa gömmemek için. Annelerin, öğretmenlerin seslerini duyuracak (İyi
Parti) gibi bir örgütlenme yoktu. Sayın Meral Akşener içtenlikle harekete
geçti. (İyi Parti)’nin kurucusu olarak açık bir dil ve tatlı bir sesle konuştu.
Hatta: (Ne bileyim) gibi bir halk deyimini bile kullandı. Yemin etti.
Tonlamasıyla adeta sağ duyusunu ispatladı. Sayın Akşener. Sen öğretmensin,
bilirsin doğru yolu seçersin, anasın. Kadınsın denenmeye değersin. Çünkü (iyi)
niyetlisin.