29 Mayıs 1453 çok önemli bir tarihti. Bizans imparatorluğunun başkenti Konstantinopolis Fatih Sultan Mehmet ve orduları tarafından ele geçirilmiş ve İstanbul adını almıştır. Bu çok büyük bir olaydı.
1953’te fetihin 500’cü yıllının en içten coşkulu kutlaması yapılıyordu. Çeşitli törenler arasındaki havaiyi fişeklerle yapılan sunum İstanbul’da ilkti ve bütün gökyüzü kaplamıştı.
O mutlu günden bu yana 64 yıl daha geçti. 65’ci seneye giriyoruz. Fakat bugün farklı bir ortamdayız. Çünkü öne alınmış bir seçimle, 24 Haziran 2018 de cumhurbaşkanı ve millet vekili adaylarını seçme propagandalarını dinliyoruz.
Demokratik bir yönetim sistemi, hukuk, eğitim, ekonomi gibi konular yanında, laiklik, kadınlara, çocuklara tecavüz, cinayet, gazetecileri tutuklama, uyuşturuculuk ve terörizm gibi sosyal problemlerin çözülmesi için oy vereceğiz. Artan bu sorunların, bu Haziran ayına raslayana denk gelen inanç ayı olan Ramazan’da da devam etmesi problemin büyüklüğünü gösteriyor. Oysa eskiden ramazan, iyiliğin , doğruluğun, birliğin, beraberliğin, kardeşliğin yüceldiği, insanların, özeleştiri yaptığı, pişmanlık duydukları bir dönemdi. Buna rağmen bugün de hala şehadet haberleri alıyoruz. Şehitlere rahmet, ailelerine sabır diliyoruz.
Peki dünyanın gözdesi olmuş bu şehire biz ne kattık?
Muhteşem camiler; saraylar, köşkler, yalılar gibi en ilginç olanlar dışında seçkin bir toplum kültürü vardı. Bu düzende sosyalleşme ve yardımlaşma öne çıkıyordu.
Halk ahşap mahallerdeki konaklarda evlerde yaşıyorlardı. Temizlik ve su önemliydi. Çeşmeler, sarnıçlar, kuyular ve bahçe ile ağaçlar da su istiyorlardı.
Sosyal hizmetler bakımından hastane, huzur evi, medrese, han, hamam, çarşı gibi kurumlar yanında idare işleri ve yeniçeri kışlaları için büyük binalar yapılmıştı. Özgün bir mimari tarzı yazılar çiniler ve çiçek resimleriyle motiflerle bezendirilmiştir.
Fakat bilim ve teknoloji bakımından atılım olmamış, dışa bağımlı kalmış, yeniçeri ocağında isyanlar, sınırda koğuşlar ve borçlanmalar başlayınca durum fenalaşmış ve tanzimat hareketi olsa da geç kalınmıştı.
Birinci Cihan Harbi ve İstiklal Savaşı sonucu Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu ve kalkınma dönemi başlamıştı
Yeni yönetim sistemiyle Türkiye özgür ve aydın bir ülke olma yoluna girdi. Devrimlerle, okullar fabrikalar limanların sayısı arttı demiryolları yapıldı.
“Yerli malı kullanmalı” ilkesi ile tarımda üretim artışı ve yersiz savurganlığın önlenmesiyle itibar kazanıldı. İlerleme devam ediyordu.
Ne yazık ki Atatürk’ün vefatı ve katılmadığımız halde, 2’ci Cihan Savaşı gibi acı, olaylar siyasi bakış açıları üretti. Rejimler değişti. Bunlara rağmen fetihten beri İstanbul çok büyüdü. Sınırları genişledi. Nüfusu 15 milyonu geçti Asya ile Avrupa üç köprü ve deniz altı tüneli ile birleşti. Otoyollar Metrolar, otobüsler, özel otoparklar trafik sorununu çözmeye yetmiyor.
Şehrin her yerinde gökdelenler yükseldi. İstanbul silueti ve iklimi kaydedildi. Üstelik halk da bu durumdan çok hoşnut değil. İstanbul bu karışık düzensiz kalabalık yüzünden sorunlarla karşı karşıya. Bu özel kente hata yapıldığını, cumhurbaşkanı doğrudan, kendi sözleriyle açıkladı. Bu betonlaşma neye ve kime yaradı? Böyle bir hatadan dönüş olur mu?
Her şeye rağmen 565 yıldır bizim olan ve 92 yıl önce içine doğduğum aziz İstanbul.
Bize aitsin, bize kal.
Bana güzelliklerini gösterdiğin için mutlu oldum daha nice seneler 29 Mayıs kutlamaları diliyorum.