VİCDAN
VİCDAN
Doğuştan kalbe sunulmuş bir ruh zenginliği mi?
Beyinden
kaynaklanan bir adalet terazisi mi?
Yürekten taşan
bir acıma duygusu mu?
Gönülden gelen
sevgi seli mi?
Toplumun
beklediği sorumluluk mu?
Evet bütün evren
tüm dünya büyük-küçük demeden her ulus ve hep canlılar için, bütün bireylere
sorumluluk düşüyor. Çünkü ne yazık ki vicdanı (özellikle onu) aradığımız bir dönemde
yaşıyor. Dünya dünya olalı, böyle huzursuzluk görmedi. USA ve Kuzey Kore birbirlerine
meydan okuyorlar. Terör kol geziyor. Ortadoğu kan revan içinde. Gençler
uyuşturucu kurbanı. Her kesin elinde silah, tabanca, bıçak, genel bir
başıboşluk sürüyor. Kadınlara, çocuklara saldırı devam ediyor. Bu hal abartma
değil. Bugün dünyada yaklaşık (9.8 Milyar) insan yaşarken sadece (2.5 milyon)
kişi ceza evine düşmüş. Bazıları ise işsiz kalıp, borçlarını ödeyememiş. Halk
deyimiyle (kader kurbanı) o zavallı mahkumlar arasında bile, vicdan sahipleri
varken kendi ekonomik çıkarları, hükmetme sevdaları uğruna milyarları sefalete
ve ölüme sürükleme hakkı hiçbir kimseye verilmemiş. Canı korumak ne büyük bir
hak ise vicdanın sesini dinlemek de öyle önemli bir görev. Ancak milyarlarca
insanın vicdanı uyutulup susturulurken. Birkaç milyon bencilin peşinde
sürüklenmesi şaşırtıcı. Bunun bir nedeni olmalı. Eğer kendine yararı yoksa,
ölüm ve felaket getiren savaşı istetecek kimse bulunmaz. Kötü günlerden fayda
umanlar, azınlıkta kalmaya mahkumlar.
Bugün
dünyadaki bütün olumsuz koşullara rağmen gerçek insanlık kavramının özü olan
vicdan yok edilemeyen bir nitelik yok edilemez ve ümit bitmez.
İnsan
denen, üstün yaratılmış varlık, bedeni gibi (Ruh)a sahip olduğu için onu da eğitmelidir.
Bu konuda ona eğitim verecek ölçüt, içten gelen sesiyle vicdanıdır. O bir pusula
gibi doğru yönü gösterir.
Çünkü
adalet, merhamet, iyilik, doğruluk, iletişim, paylaşım, özveri ve sevgi gibi
insani hasletleri içerir.
Onları
toplum hayatına ön planda aksettiren ruh ve duyguların zenginliğidir, diyebilir
miyiz?