OYUNCAK
1936 senesiydi. Bir kuzenim doğmuştu.
Aile bireyleri, dostlar, arkadaşlar
kutlamak üzere geliyorlardı. O dönemin geleneğine göre konuklara, baklava
biçimli, tarçınlı, karanfilli, baharatlı, kırmızı lohusa şekeri ile yapılan
sıcak şerbeter de ikram ediliyordu. Gelenlerin getirdikleri armağanlara
teşekkürler edilirken paketlerin misafirlerin yanında açılması nedense ayıp
sayılırdı. Halbuki şimdi hediyeleri gtirenlerle paylaşarak teşekkür çok daha
candan ve anlamlı.
O günlerde de çeşitli armağanlar
gelmişti. Bunlardan biri ise güzel bir kutu içindeki kupa ile bir çıngıraktı.
Bebekler, çocuklar için oyuncak su kadar önemli. Çocuklar her yaşta eğlenecek
bir oyuncak bulur, ya da kendileri icat ederler. İmkansız ortamlarda, iki dal
parçasının birleşmesiyle yapılan bez bebek veya bir tahta kutudan araba bir
çoçuğa gerçeği kadar mutluluk verebilir. O yıllarda İstanbul Eyüp’te yapılan
tahtadan, allı morlu küçük davullar, fırıldaklar gibi kaba oyuncaklar yeni bir
iş alanı olmuştu.
Avupa’da ise bir sanayii idi. Her
türden oyuncak üretiliyordu. Kişisel olarak ben oyuncakların, tabanca, tüfek
gibi değil, öğretici ve estetik olmalarını tercih ediyorum. Bugün Uzak Doğu’da
yapılan ucuz, göz zevkinden yoksun ve sağlığa zararlı oyuncukların yapılmasına
karşıyım.
İstanbul’un Göztepe semtinde Zeki
Zeren Sokağı’nda 23 Nisan 2005’te açılan Oyuncak Müzesi tarihsel dönemin bir
kanıtı sayılabilir. Şimdi ise bebeğin doğumunda yapılan, Batı’da ‘Baby Shower’
denilen kutlama ülkemizdeki bazı kesimlerde de uygulanmaya başladı. Aynı
hediyeden birkaç tane gelmesi yerine hediyeler eğitici oyuncaklar ve bebek
bakımında gerekli olan ihtiyaçların karşılanmasını sağlıyor ve bu manada daha
anlamlı oluyor.
İnsanların değişik töre ve kutlamaları benimsemesi birleşmelere
vesile oluyor.
No comments:
Post a Comment