Friday, July 7, 2017


Süreyya Plajı

Florya Plajı

Atatürk'ün Polonezköy'ü ziyareti

Polonezköy

Fotoğrafları Internet'ten alarak yazıya renk katsın diye ekliyoruz.
Umarım telif hakkı yoktur. Eğer kullandığımız fotoğrafların telifi var ise bildirilmesini rica ederiz.



BAHAR VE YAZ

Bu sene bahar gelmekte nazlandı. (2017) Yılının Nisan ve Mayıs aylarında hava değişkendi. Tam “güneş gözüktü” derken gök gürledi. Sıcak beklenirken, kalın giysiler arandı. Aniden boşalan bulutlar  sellere neden oldu. Yazı özlerken, anılar canlandı. Ailece yaptığımız yürüyüşler aklıma geldi. O zamanlar “Mecidiyeköy” kırlıktı. Sırtları aşıp “Ortaköy’e inerdik. Ilık havada erikler, katır tırnakları, erguvanlar çiçek açmış olurdu. Etrafın rengarenk güzelliğini seyretmek için mola verdik.
Baharın ardı yazdı. Sonra kışlar ve birkaç yıl geçti fakat çocuklar biraz büyüyünce kiraz mevsimini kaçırmadan Polonezköy’e gitmeyi tasarlamıştık. Göztepe’deydik ev sahibimiz, “Madam Çelina” ‘nın evine gitmemizi önermişti.
“Polonya” asıllı, Madam Çelina’nın evine vardığımızda öğlen vakti geçmiş, herkes acıkmıştı. Bayan Çelina hiç telaşlanmadı. Yarım saat içinde sofrayı tavuk, patates, patlıcan kızartmaları, salatalar gibi çeşitli yiyeceklerle meyve ve kirazlarla donattı. Hatta öğle uykusu isteyene, yatak bile açacaktı.
 Aile gezileri, yazlıkta olmamıza rağmen, ara sıra gündeme geliyordu.”Şile ve Dolmalı” gibi yerler doğal güzelliklerini koruyorlardı. “Dolmalı” da, akraba olduğumuz “Çalım” Ailesi’nin dedelerine ait, eski bir av köşkü varmış. Yıllar içinde yağmalanmış yok olmuş.
Gençler çevresini görmek istiyorlardı. İlgilenen dört aile grubu, kafile halinde yola çıkılmıştı. Ara sıra arabalar durdurulup çevreye bakılıyordu. Adres soruluyordu.
Sonunda seyrek ağaçlı çalılık bir düzlükte durmuştuk. Karşımızda Karadeniz, ufukta mavi gökyüzüne bitişiyordu. Galiba aradığımız yer burasıydı. Fakat kime soracaktık? Etrafta kimse yoktu. Ama yolda gelirken arkamızdan yaklaşan bir araba sesi duyulmuştu. Onu bekleyecektik.
Nihayet küçük bir kamyonet göründü. Kasasında eğlenen roman gençler, darbuka ile tempo tutuyorlardı. Esmer ve kıvrak vücutlu bir genç kız ayakta dans ederken elinde zilli tefi sallıyordu. Bazıları şarkı söylüyor, diğerleri alkışlıyordu. Yardım neşeyle gelmişti. Sahile iniş kolaydı. Karşıdan gelen şiddetli dalgalar kıyıya çarpıp köpürüyor. Serpintiler on metre yükseğe savruluyordu. Hırsını  dindiren sular, geri çekilirken çakılları sürüklüyordu. O taşlar arasında farklı renkli olanları seçerken , belki de, av köşkünün kalıntılarından izler vardı. O rüzgarlı günde kimse denize girmemişti.
Oysa o dönemde Marmara denizine kıyısı olan yazlıklarda sokakların çoğu denizle sona erer ve betonlanmamış kıyılarda yüzülürdü. Süreyya ve Florya  gibi büyük plajlar halkın gün boyu  güneşlenip yüzebildiği yerlerdi. Serinlemek isteyenler için ağaçlı kır kahveleri, çay bahçeleri önemliydi.
Bazı piknik alanları ailelere en uygun şartlarla hizmet verirlerdi. O vakit insanlar sade bir yaşamdanda zevk alır başkalarının seçimlerini hoş görüyle karşılarlardı.
Yaz geceleri ise açık hava sinemaları vaz geçilmez bir ihtiyaçtı. Rahatını sevenler sandalyelere koymak için (25 kuruşa) Yastık kiralar, eğer çok titizse evinden getirirdi. Patlamış mısır, çekirdek, leblebi gibi eğlencelikler ve antrakta, frigo gibi dondurmalar olmadan olmazdı. Yaz geceleri uzundu. Gezgin satıcılar çok çeşitti, alıcılar ise iştahlı bugün nasıldır? Bilmiyorum. Belki de hala aynıdır.

                  

No comments:

Post a Comment