Süreyya Plajı
Florya Plajı
Atatürk'ün Polonezköy'ü ziyareti
Polonezköy
Fotoğrafları Internet'ten alarak yazıya renk katsın diye ekliyoruz.
Umarım telif hakkı yoktur. Eğer kullandığımız fotoğrafların telifi var ise bildirilmesini rica ederiz.
BAHAR VE YAZ
Bu sene bahar gelmekte nazlandı. (2017)
Yılının Nisan ve Mayıs aylarında hava değişkendi. Tam “güneş gözüktü” derken
gök gürledi. Sıcak beklenirken, kalın giysiler arandı. Aniden boşalan
bulutlar sellere neden oldu. Yazı
özlerken, anılar canlandı. Ailece yaptığımız yürüyüşler aklıma geldi. O
zamanlar “Mecidiyeköy” kırlıktı. Sırtları aşıp “Ortaköy’e inerdik. Ilık havada
erikler, katır tırnakları, erguvanlar çiçek açmış olurdu. Etrafın rengarenk
güzelliğini seyretmek için mola verdik.
Baharın ardı yazdı. Sonra kışlar ve birkaç yıl
geçti fakat çocuklar biraz büyüyünce kiraz mevsimini kaçırmadan Polonezköy’e
gitmeyi tasarlamıştık. Göztepe’deydik ev sahibimiz, “Madam Çelina” ‘nın evine
gitmemizi önermişti.
“Polonya” asıllı, Madam Çelina’nın evine
vardığımızda öğlen vakti geçmiş, herkes acıkmıştı. Bayan Çelina hiç
telaşlanmadı. Yarım saat içinde sofrayı tavuk, patates, patlıcan kızartmaları,
salatalar gibi çeşitli yiyeceklerle meyve ve kirazlarla donattı. Hatta öğle
uykusu isteyene, yatak bile açacaktı.
Aile
gezileri, yazlıkta olmamıza rağmen, ara sıra gündeme geliyordu.”Şile ve
Dolmalı” gibi yerler doğal güzelliklerini koruyorlardı. “Dolmalı” da, akraba
olduğumuz “Çalım” Ailesi’nin dedelerine ait, eski bir av köşkü varmış. Yıllar
içinde yağmalanmış yok olmuş.
Gençler çevresini görmek istiyorlardı.
İlgilenen dört aile grubu, kafile halinde yola çıkılmıştı. Ara sıra arabalar
durdurulup çevreye bakılıyordu. Adres soruluyordu.
Sonunda seyrek ağaçlı çalılık bir düzlükte
durmuştuk. Karşımızda Karadeniz, ufukta mavi gökyüzüne bitişiyordu. Galiba
aradığımız yer burasıydı. Fakat kime soracaktık? Etrafta kimse yoktu. Ama yolda
gelirken arkamızdan yaklaşan bir araba sesi duyulmuştu. Onu bekleyecektik.
Nihayet küçük bir kamyonet göründü. Kasasında
eğlenen roman gençler, darbuka ile tempo tutuyorlardı. Esmer ve kıvrak vücutlu
bir genç kız ayakta dans ederken elinde zilli tefi sallıyordu. Bazıları şarkı
söylüyor, diğerleri alkışlıyordu. Yardım neşeyle gelmişti. Sahile iniş kolaydı.
Karşıdan gelen şiddetli dalgalar kıyıya çarpıp köpürüyor. Serpintiler on metre
yükseğe savruluyordu. Hırsını
dindiren sular, geri çekilirken çakılları sürüklüyordu. O taşlar
arasında farklı renkli olanları seçerken , belki de, av köşkünün
kalıntılarından izler vardı. O rüzgarlı günde kimse denize girmemişti.
Oysa o dönemde Marmara denizine kıyısı olan
yazlıklarda sokakların çoğu denizle sona erer ve betonlanmamış kıyılarda
yüzülürdü. Süreyya ve Florya gibi
büyük plajlar halkın gün boyu
güneşlenip yüzebildiği yerlerdi. Serinlemek isteyenler için ağaçlı kır
kahveleri, çay bahçeleri önemliydi.
Bazı piknik alanları ailelere en uygun
şartlarla hizmet verirlerdi. O vakit insanlar sade bir yaşamdanda zevk alır
başkalarının seçimlerini hoş görüyle karşılarlardı.
Yaz geceleri ise açık hava sinemaları vaz geçilmez
bir ihtiyaçtı. Rahatını sevenler sandalyelere koymak için (25 kuruşa) Yastık
kiralar, eğer çok titizse evinden getirirdi. Patlamış mısır, çekirdek, leblebi
gibi eğlencelikler ve antrakta, frigo gibi dondurmalar olmadan olmazdı. Yaz
geceleri uzundu. Gezgin satıcılar çok çeşitti, alıcılar ise iştahlı bugün
nasıldır? Bilmiyorum. Belki de hala aynıdır.
No comments:
Post a Comment