YAZLIKLAR II
Elimizde o dönemden fotoğraflar olmadığı için
Nihal Erem'in kaleminden Göztepe'deki köşk'ün temsili resmini paylaşmak istedik.
1935 yıllıydı.
Ben 9, Erkek kardeşim 8, Teyzemin oğlu 2 yaşında çocuklardık. 10 Kişilik bir
aileydik. O yazı Göztepe’de geçiriyorduk. Göztepe bir çok büyük bahçeli
köşklerin, konakların yer aldığı, yerleşik komşuların sakin hayat yaşadığı temiz
havalı, güzel bir semtti.
Göztepe’nin kendine özgü tünelli bir
tren durağı vardı . Fakat asıl istasyon binası ile bitişiğindeki köprü bir
bütündü. Alttaki kısa tünel aynı zamanda bir temeldi.
O tünelin iki yanındaki geniş
merdivenler peronlarla istasyonu birleştiriyorlardı.
İstasyon tek katlı geniş bir salona
benzerdi. Gişeler, merdivenlerin arasında yer alıyordu. Köşelerde kırlangıç
yuvaları vardı. Kuşlar uçuşuyordu.
İstasyonun önünde atlı arabalar
yolcuları veya müşterileri bekliyorlardı. Orada satıcılar, birde helvacı
dururdu.
Bize kiralanan köşk istasyon
caddesinde no:69’du. Cami sırasında ve çok büyük bir bahçe içindeydi. Konum olarak istasyon caddesi ile
ara sokağın kesiştiği nokta da iki katlı küçük bir ev yaptırılmıştı. Ailenin
büyüğü anne ile kızı, iki hanımefendi orada yaşarlardı. Bahçenin o yan yola
açılan bir kapısı daha vardı. O tarafta tulumbalı bir kuyu açılmış kenarları
çimento ile sıvanmıştı. Dökülen sular, yerdeki kırmızı toprağı çamur yapardı.
Ben o çamurla küçük tabaklar, kaseler yapar kurumaya bırakırdım. Ertesi sabah
çatlayıp ikiye ayrıldıklarını görmek üzücüydü. Fakat kırılmaya çare olacak bir
yöntem bilmiyordum.
Köşkün 69 No’lu esas kapısı içerdeki
uzun yola açılırdı. O yolun her iki yanında asırlık çamlar sıralanmıştı. Kozalardaki
fıstıklar, yere dökülürdü. O yol hep gölge ve serindi.
Büyük hanımefendinin oğlunun
ailesiyle paylaştığımız küçük bir alanın ortasındaydı. Çevresinde birkaç ada
çayı vardı altlarında masalar sandalyeler durur, oturulur misafir beklenir,
konuklar ağırlanırdı.
Bahçede mavi çamlar, akasyalar,
ıhlamurlar çeşitli meyve ağaçlarından başka mor leylaklar bulunurdu.
Arka bahçe de büyüktü. Orada iki
taraftaki bağları ayıran uzun yola özel incir ağaçları dikilmişti. Tüketim
fazlası dallarda kalan incirler, çürümez büzülüp ve kuru incir gibi olurlardı.
O ortadaki uzun yolun sonundaki
bahçe kapısı çayıra açılırdı. Otlarla kaplı dümdüz çayır, perona kadar
uzanırdı. Aşağı inmek için dar bir merdiven yapılmıştı. Akşam üzerleri
ellerimizde sandviçlerle babamı getirecek treni heyecanla beklerdik. Bazen
kuzenlerimiz de yatılı kalırlardı.
Babam büyük bir uçurtma yapmıştı. Uçurtmak keyifliydi. Babamı dinlendirirdi.
Önce ilk o havalandırı,r sonra ipin ucunu, sırayla uzanan ellere bırakırdı.
“Koşup terlemeyin” diye öğüt verirdi. Uçurtmanın rengarenk püsküllere benzeyen
kuyruğunun dalgalanışını izlemek ayrı bir zevkti.
Kuzenler yatıya gelince , anneannem
beş torunu alarak mutlu olur, hepimizi araba gezisine çıkarırdı. Önce fırından
taze simit, helvacıdan; kağıt, susam ya da koz helvası alınırdı. Sonra “Hasan
Efendi” ‘nin arabasına binilirdi. O bizi çoğunlukla İçerenköy’e götürüp
getirirdi.
Günler oyunlarda
geçerdi. Akşam olunca yorgun yatardık.
Karyolalarda sivrisineklere karşı koruyan, ince tülden “cibinlik”ler vardı.”Flit”
marka spreyler özel tulumbalarıyla sinek savaşı için kullanılırdı.
Sonraki yıllarda yine Erenköy, İçerenköy, Suadiye gibi semtlerde yaz
geçirdik. Fakat Göztepe hayatımızın iki döneminde yer aldığı için farklıydı!
Sayın ev sahiplerimizle oluşan dostluk ömür boyu sürdü. Babamın çok sevdiği mor
leylaklardan oluşan kucak dolusu bir demeti kışlık evimize getirecek kadar
derindi.
O dönemde “Atlı Muazzez” diye anılan geç kızı, binici kıyafeti ile atını
güvenle sürdüğünü görmek için kapıya çıkardım. “Nadir Ağa” “Tahsin Nejat Bey”,
ev sahibimiz Nejat bey ve kardeşi Nejat…
Nadir ağa dışında, bütün Nejat’lar aynı zamanda o köşkte bulundular. Bu
yüzden, o güzelim binayı, o devri, Göztepe’nin “Nejatlı Köşkü” diye
hatırlayalım.
Çünkü onların hepsi özellikleri neşeleri esprileriyle Göztepe’nin
sembolleriydiler.
No comments:
Post a Comment