Thursday, December 28, 2017

YAĞMUR


Şimdi ülkemizin kentlerine, zaman zaman felaket getiren yağmura, eskiden rahmet denirmiş. Tarihe konu olmuş (tufan) olayı gökyüzü bütün göz yaşlarını akıtıyormuş. Sular her yeri kaplamadan, Nuh peygamber gemisini yapmış. Bazı kişileri ve hayvanları yanına alıp yola çıkmış. Tufan sona ererken kuş gagasında zeytin dalıyla selamete erişildiğini müjdelemiş. Gemi de bir dağın tepesine oturtulmuş.

Bu anekdotun, gerçek sayılmasını, yaşanmış uzun bir yağmur dönemine işaret olduğunu düşünübiliriz.

Yağışlar belirli mevsimlerde yeterli olarak devam ettikçe üreticinin yüzü gülüyor. Topraktan bereket fışkırıyor. Ağaçlar çiçekler ve meyvelerle donanıyor. Ama yağmur biraz azalır veya gecikirse çiftçi kara kara düşünüyor.

Peki şimdi bereket niteliği neden unutuldu? Felaket haline dönüştü niçin?

İstanbul’da insanlar şehirin orta yerinde sel sularında boğuldu, binalar yıkıldı. Araçlar denize sürüklendi, yağmura destek olan kuvvetli rüzgar nice ağacı kökünden söküp attı, çatıları uçurdu. Bodrum katlarını lağım sularıyla doldurdu, trafiği felç etti ve insanlar sokakta yüzdüler!

Bütün bu değişmelerde insanların payı yok mu? Elbette var. Öncelikli işleri bir tarafa bırakıp gösterişe önem veren insan, bencilliğinin etkisi büyük ve zararlı oluyor. Bu yüzden ilerlemeye son mu verilmeli?

Tam tersine… insanlara verilen düşünme gücünü akılla birleştirecek şekilde eğitilmiş gençlerden oluşan kuşaklar sayesinde önlem alınacaktır.

Doğa armağanı olan güneş enerjisi, su ve rüzgar güçlerinden yararlanma alanları çoğalacaktır.
Beyinler faydalı fikirler üreteceklerdir. Doğal güç ve bilim elele verebilirse o çağın gençleri (Efes) antik kentini ziyaret ettiğimiz gibi terk edilmiş modern kent kalıntılarını görmeğe gelirler.




No comments:

Post a Comment