Monday, December 5, 2016


KURBAN BAYRAMI




Tarihe bakılırsa 'Kurban' etme, olma ya da verme eyleminin doğa güçleriyle baş etme zorunda kalan ilkel toplumların korkularından kaynaklandığı anlaşılıyor.


Başlangıçta, zayıfın sığınma ve korunma amacı ve umuduyla kuvvetliye verdiği sunu'lar belki de 'az verip çok alma' yöntemi olan 'rüşvet' in ilk türü ve denemesiydi. Bu yönüyle bilinçsizce yapılan sunum ritüelleri gide gide bayramlara dönüştü. Bayramlar kabul gördü.


Geçmişte kurban kapsamına giren pek çok şey olduğu gibi insan da seçilmişti. Hatta o dönemde Hazreti İbrahim oğlunu Allah'a kurban etmek istiyor. Elbette Allah'ın cana, kana ihtiyacı yok. Öyle bir emir de vermemiş. O sırada Hazreti İbrahim'in önüne, bir güzel, sağlıklı koç indiriliyor! Yani, Allah'ın böyle işe izin vermediğinin işareti!


Peki neden koyun değil de koç? Çünkü koyun doğurgan, üretici. Neden bir Ren geyiği değil? Allah yarattığı türleri bilmez mi? Çünkü yaşayanlar, bulundukları coğrafik şartlara bağlılar. Çöllerde tarım yerine hayvancılık yapılabiliyor, fakat insan denen canlı hem ot yiyor, hem de et. Ne varki et toprakla üretilmiyor. Avcılık, balıkçılık, çobanlık, kümesçilikle geçinenler de çiftçilerin yetiştirdiği ürünleri takas ediyorlar. Aslında dış bakışın altında temel amaç, insani ilişkileri sağlayacak ticaret ve ekonomik canlanma!


O gün olduğu gibi bugün de canlandırıcı faktör olan ekonomik işlemler geçerli.


Asırlarca geriye dönersek, bir anlamda kutsallık kazanmış olan Kurban Bayramı o günlerdeki Hac ziyareti kurbanlık ticareti bilimsel kazanç getirmiş oluyor. Dünya genişliyor.


Kişisel olarak, bir kasap dükkanına girmek şöyle dursun, önünden geçmek istemem. Dinimizin hayvanları koruma, eziyet etmeme emri kesin olmasına rağmen vicdana sağlığa, çevreye ve uygarlığa aykırı olan bütün utanç sahnelerini kınamaktan da öte, iğrenç buluyorum. Bir an önce sona erdirilmesini diliyorum.


İsteyen kurallara uymak koşuluyla istediğini yapsın. Bu, et yiyemeyen yoksul kesimlere yardım amaçlı dinen kabul edilmiş bir görev. Ancak, bu konuda yapılan kınayıcı, maksatlı aşağılamaların, hatta saldırıların ikiyüzlülük olduğunu düşünüyorum.


Her ülkede et yeniyor. Kasaplarda tonlarca et tüketiliyor. Türkiye'de kaçımız Kurban Bayramı dışında sevap olsun diye birkaç kilo et alıp yoksullara dağıtıyoruz?


Ama kutsallık niteliği eklenince cennet kapısı açılıyor. Diğer zamanlarda Amerika'da, Avrupa'da veya herhangi bir yerde satılan et ticaret malı oluyor. Noel'de, Yıl başlarında, hindi, kaz, ördek yeniyor. Eğer konu can ise, dört ayaklı, kanatlı, yüzgeçli fark etmez. Fakat kurbanlıklar kıyıma uğruyor diye yorumlanır. Ağıtlar yakılır.

Kurban Bayramları duygusal yönüyle olduğu kadar sosyal bakımdan da hareketli geçerdi. Konuklarla özlem giderilirdi. Bazen sabah bize gelmiş bir misafirle öğleden sonra diğer bir yaşlı büyüğümüzün evinde tekrar karşılaşırdık.


Bayram günleri tatile, gezilere değil, ziyaretlere ayrılırdı. Birbirlerini görme fırsatı sayılırdı. Herkesin arabası yokken, hayat bu kadar kalabalık, yorucu ve zor değilken şehir içinde bir yere gitmek eziyet sayılmazdı ki...


Gelecek daha nice bayramlarımızın sağlıklı, huzurlu ve neşeli geçmesini dilerim.



No comments:

Post a Comment