Thursday, November 10, 2016

Bu yazı 10 Kasım nedeni ile bir gün sonra yayına konulmuştur...




                                                                   Bugün 9 Kasım 2016

Tam bir ay evvel 90 yaşımı bitirdim. Uzun bir ömür. Bu sürede yaşadıklarım, gördüklerim, paylaştıklarım ne kadar çok. Fakat onlar dün olmuş gibi yakın anılar. Geçmişte kaldılar.
Ben 26 Ekim’de İstanbul’da, Beyazıt’ta dünyaya geldiğim zaman Cumhuriyetimiz henüz 3 yaşındaymış.
Yani o dönemin kalkınmaya azimli, uygar, çağdaş, bilimsel amaçlı, eğitimine bağlı, ilkelere inanmış, inançlara, laiklik kavramına saygılı, ulusu ayırmadan seven, hoşgörülü bir ortamdan kalmış tek tük kişilerden biriyim. Akranlarımın çoğu artık hayatta değiller. Fakat onların başka bir boyutta diri olduklarına içtenlikle inanıyorum.
Çünkü yaşam durağan değil. Her birey kendi izini bırakıyor. Sonradan gelenlerin etkileri öncekilere ekleniyor. İlerleme sürüp gidiyor.
Ben 50 yıldır diyabetliyim. Görme kapasitem 10-12 senede %10’a indi. Şimdi İstanbul’da Maltepe’de, Akasya Sağlık Merkezi’nde huzur içindeyim.
Doğayı renkleri, resim yapmayı, üretmeyi hep sevdim. Yaptıklarımı, benden, duygusal bir beraberlik nişanı gibi dağıttım.
Artık renkler ve gördüklerim hayallerimde kaldı...
Onların yerini, kitap, gazete, dergi ve çeviri yapmak, duygularımı bazı fikirlerimi yazmak aldı!
Peki ama nasıl?
Canlı kalmanın yolunu ve nedenini araştıran bilimle birlikte ilerleyen teknolojinin buluşlarından biri olan okuma yazma ekranı bu hizmeti sağladı.
Sevgili oğlum M. Faruk Sile ve eşi Ayşen Gürel Sile getirdikleri bu aygıtla hayatıma yeni bir ufuk açtılar.
Bu gelişmeleri keşfeden değerli beyinlerin sahiplerinin emeklerine ve bana getiren çocuklarımın özverilerine candan teşekkür borçluyum.
Şimdi de bana o yolla ve internette açacakları Blog’la geçmiş çağın anılarını, yaşam biçimini, düşüncelerini anlatmamı öneriyorlar.
O yandan bugüne, bakış açıları değişti. İnsani ve sosyal ilişkiler iletişim ve sorunlarla, sorumluluklar farklı. Acaba onların hatırlanması, paylaşılması, bugün içine düşülmüş olan bencilliğe, yalnızlığa ve güvensizliğe çare olabilecek mi?
Ya da ümit, ya da teselli...
Unutmayalım ki bulunan çareler gibi en ileri bilgiler de bir gün çağdışı kalıyor. Araçlar demode olup yapılmıyor. Daha nice yeni buluş için beklentiler var. Yaşam hızla değişmekte.
Örneğin çocukluğumda evimizin bir köşesinde, kendi başına geçmişiyle avunup uyuklayan, tahta kutuya benzer, kimliğini yitirmiş, bir (şey) görmüştüm. Üstündeki kare çerçeveye kablo gerilmişti. Ön yüzünde bir buton duruyordu. O, ilkel bir radyo kalıntısıydı. Biz ise o sırada, siyah bakalit şık görünümlü (Telefunken) markalı yeni model radyomuzda müzik, haber programları dinliyorduk. Sonra onlar da eski sayıldılar.
Gramofonumuz ise eski stil möbleli, ayaklı, akaju cilalıydı. Alttaki dolap kısmında (Polydor) ve (His Master’s voice) marka taş plaklar dururdu. Bir üst bölümdeki hoparlör, iki küçük kapağın arkasındaydı. En yukarıdaki kapak açılınca, içerde asıl çalıştırıcı mekanizması bulunurdu. Kadife kaplı dairesel tabla yataydı. Ortasında plağın oyuğunun yerleşeceği bir çıkıntı vardı. Yandaki hareketli kolun ucundaki yuvaya özel, ince, parlak iğne takılırdı. Sonra kolla beraber iğne plağa değdirilirdi. Möblenin  dışında duran kol zembereği kurmak içindi. O işlem de bitince, yuvarlak tabla ve plak döndürülür müzik dinlenirdi. Zemberek boşalmağa başlarsa, plaktaki yavru köpek canlanmış da şikayet ediyor, inliyor gibi sesler ve cızırtılar işitilirdi. Plak çizilmesin diye dönmesi hemen durdurulur, yay kurulurdu, zahmetliydi. Ama otomobilleri çalıştırmak için de önden kurduklarını anımsıyorum. Evet bu hatıralar beni bir anda  85-86 yıl geriye götürdü.
Şimdi teknolojinin eriştiği düzey Blog ile dünyaya ve y.y.’lar sonrasına ulaşıyor.
Yeter ki 90 yaşında ve %10 gören bir kadının hayatı ve yazdıkları ilginç sayılsın.
Nihal Erem

6 comments:

  1. Sevgili anneciğim, teknoloji sayesinde herkes senin o muhteşem yazılı ve görsel eserlerini görebilecek, sana yorum ve hislerini aktarabilecek. Bu iletişim platformunun sana yeni bir motivasyon sağlayarak keyifli günler geçirmene zemin hazırlayacağından şüphem yok. Hepimiz seni çok seviyor, ellerinden ve yanaklarından öpüyoruz.İyi ki bu dünyaya geldin..

    ReplyDelete
    Replies
    1. Mesajı anneme okudum. Teknolojiye ilave emekler olmaz ise teknoloji yeterli olmuyor. O nedenle Akasya yaşam Merkezi çalışanlarından başlayarak, Ataman Bey'e, Füsun İstanbullu'ya, Ayşen Gürel Sile'ye de emeklerinden dolayı teşekkür ettiğini söyledi.

      Delete
  2. Nihal hanim iyi gunler,
    yazdiklarinizi buyuk bir hayranlikla okudum, Azminiz ve yasam sevinciniz hepiniz icin ornek alinmalidir.
    Yasadıklarinizi bizimle paylasmaniz ise takdir edilecek bir baska vasfiniz olmali, İnsanlar gecmislerinde edindikleri tecrubeler icin belli bedeller oder, ne yazik ki cogumuz edindigimiz bu tecrubeleri yazip baskalarinin da bedel odemeden bu tecrubelerden yararlanmasi icin bir caba sarf etmiyoruz.
    Hepimiz vatandaslik gorevlerimizi sayarken , vergi vermek, askerlik yapmak v s diyoruz ama sanirim Deneyimleri baskalari ile paylasmak en onemli vatandaslik belki de insanlik gorevidir.
    Sizi bu Blogda elimden geldigince izlemege calisacagim ve de aklinin yettigi kadariyla sizi blogunuza katki vermege calisacagim siz yeter ki yazmaya devam edin. saygilarimla İsmail boy

    ReplyDelete
    Replies
    1. Teşekkür ederim İsmail Bey. Elimden geleni yapıyorum.

      Delete
  3. Sevgili Nihal Halamız,sizi bloğunuzdan zevkle izliyorum.Harikasınız. Daha nice keyifli yazılarınızı izlemeyi umuyor,size sağlık ve huzur diliyorum..
    Saygılarımla.
    Tülay Özger

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bende sizi sevgiyle kucaklıyor ilginize teşekkür ediyorum.

      Delete