Bugün 9 Kasım
2016
Tam bir ay evvel
90 yaşımı bitirdim. Uzun bir ömür. Bu sürede yaşadıklarım, gördüklerim,
paylaştıklarım ne kadar çok. Fakat onlar dün olmuş gibi yakın anılar. Geçmişte
kaldılar.
Ben 26 Ekim’de
İstanbul’da, Beyazıt’ta dünyaya geldiğim zaman Cumhuriyetimiz henüz 3
yaşındaymış.
Yani o dönemin
kalkınmaya azimli, uygar, çağdaş, bilimsel amaçlı, eğitimine bağlı, ilkelere
inanmış, inançlara, laiklik kavramına saygılı, ulusu ayırmadan seven, hoşgörülü
bir ortamdan kalmış tek tük kişilerden biriyim. Akranlarımın çoğu artık hayatta
değiller. Fakat onların başka bir boyutta diri olduklarına içtenlikle
inanıyorum.
Çünkü yaşam
durağan değil. Her birey kendi izini bırakıyor. Sonradan gelenlerin etkileri
öncekilere ekleniyor. İlerleme sürüp gidiyor.
Ben 50 yıldır
diyabetliyim. Görme kapasitem 10-12 senede %10’a indi. Şimdi İstanbul’da
Maltepe’de, Akasya Sağlık Merkezi’nde huzur içindeyim.
Doğayı renkleri,
resim yapmayı, üretmeyi hep sevdim. Yaptıklarımı, benden, duygusal bir
beraberlik nişanı gibi dağıttım.
Artık renkler ve
gördüklerim hayallerimde kaldı...
Onların yerini,
kitap, gazete, dergi ve çeviri yapmak, duygularımı bazı fikirlerimi yazmak
aldı!
Peki ama nasıl?
Canlı kalmanın
yolunu ve nedenini araştıran bilimle birlikte ilerleyen teknolojinin buluşlarından
biri olan okuma yazma ekranı bu hizmeti sağladı.
Sevgili oğlum M.
Faruk Sile ve eşi Ayşen Gürel Sile getirdikleri bu aygıtla hayatıma yeni bir
ufuk açtılar.
Bu gelişmeleri
keşfeden değerli beyinlerin sahiplerinin emeklerine ve bana getiren çocuklarımın
özverilerine candan teşekkür borçluyum.
Şimdi de bana o
yolla ve internette açacakları Blog’la geçmiş çağın anılarını, yaşam biçimini,
düşüncelerini anlatmamı öneriyorlar.
O yandan bugüne,
bakış açıları değişti. İnsani ve sosyal ilişkiler iletişim ve sorunlarla,
sorumluluklar farklı. Acaba onların hatırlanması, paylaşılması, bugün içine
düşülmüş olan bencilliğe, yalnızlığa ve güvensizliğe çare olabilecek mi?
Ya da ümit, ya da
teselli...
Unutmayalım ki
bulunan çareler gibi en ileri bilgiler de bir gün çağdışı kalıyor. Araçlar
demode olup yapılmıyor. Daha nice yeni buluş için beklentiler var. Yaşam hızla
değişmekte.
Örneğin
çocukluğumda evimizin bir köşesinde, kendi başına geçmişiyle avunup uyuklayan,
tahta kutuya benzer, kimliğini yitirmiş, bir (şey) görmüştüm. Üstündeki kare
çerçeveye kablo gerilmişti. Ön yüzünde bir buton duruyordu. O, ilkel bir radyo
kalıntısıydı. Biz ise o sırada, siyah bakalit şık görünümlü (Telefunken)
markalı yeni model radyomuzda müzik, haber programları dinliyorduk. Sonra onlar
da eski sayıldılar.
Gramofonumuz ise
eski stil möbleli, ayaklı, akaju cilalıydı. Alttaki dolap kısmında (Polydor) ve
(His Master’s voice) marka taş plaklar dururdu. Bir üst bölümdeki hoparlör, iki
küçük kapağın arkasındaydı. En yukarıdaki kapak açılınca, içerde asıl
çalıştırıcı mekanizması bulunurdu. Kadife kaplı dairesel tabla yataydı.
Ortasında plağın oyuğunun yerleşeceği bir çıkıntı vardı. Yandaki hareketli
kolun ucundaki yuvaya özel, ince, parlak iğne takılırdı. Sonra kolla beraber
iğne plağa değdirilirdi. Möblenin
dışında duran kol zembereği kurmak içindi. O işlem de bitince, yuvarlak
tabla ve plak döndürülür müzik dinlenirdi. Zemberek boşalmağa başlarsa, plaktaki
yavru köpek canlanmış da şikayet ediyor, inliyor gibi sesler ve cızırtılar işitilirdi.
Plak çizilmesin diye dönmesi hemen durdurulur, yay kurulurdu, zahmetliydi. Ama
otomobilleri çalıştırmak için de önden kurduklarını anımsıyorum. Evet bu
hatıralar beni bir anda 85-86 yıl geriye
götürdü.
Şimdi
teknolojinin eriştiği düzey Blog ile dünyaya ve y.y.’lar sonrasına ulaşıyor.
Yeter ki 90
yaşında ve %10 gören bir kadının hayatı ve yazdıkları ilginç sayılsın.
Nihal Erem
Sevgili anneciğim, teknoloji sayesinde herkes senin o muhteşem yazılı ve görsel eserlerini görebilecek, sana yorum ve hislerini aktarabilecek. Bu iletişim platformunun sana yeni bir motivasyon sağlayarak keyifli günler geçirmene zemin hazırlayacağından şüphem yok. Hepimiz seni çok seviyor, ellerinden ve yanaklarından öpüyoruz.İyi ki bu dünyaya geldin..
ReplyDeleteMesajı anneme okudum. Teknolojiye ilave emekler olmaz ise teknoloji yeterli olmuyor. O nedenle Akasya yaşam Merkezi çalışanlarından başlayarak, Ataman Bey'e, Füsun İstanbullu'ya, Ayşen Gürel Sile'ye de emeklerinden dolayı teşekkür ettiğini söyledi.
DeleteNihal hanim iyi gunler,
ReplyDeleteyazdiklarinizi buyuk bir hayranlikla okudum, Azminiz ve yasam sevinciniz hepiniz icin ornek alinmalidir.
Yasadıklarinizi bizimle paylasmaniz ise takdir edilecek bir baska vasfiniz olmali, İnsanlar gecmislerinde edindikleri tecrubeler icin belli bedeller oder, ne yazik ki cogumuz edindigimiz bu tecrubeleri yazip baskalarinin da bedel odemeden bu tecrubelerden yararlanmasi icin bir caba sarf etmiyoruz.
Hepimiz vatandaslik gorevlerimizi sayarken , vergi vermek, askerlik yapmak v s diyoruz ama sanirim Deneyimleri baskalari ile paylasmak en onemli vatandaslik belki de insanlik gorevidir.
Sizi bu Blogda elimden geldigince izlemege calisacagim ve de aklinin yettigi kadariyla sizi blogunuza katki vermege calisacagim siz yeter ki yazmaya devam edin. saygilarimla İsmail boy
Teşekkür ederim İsmail Bey. Elimden geleni yapıyorum.
DeleteSevgili Nihal Halamız,sizi bloğunuzdan zevkle izliyorum.Harikasınız. Daha nice keyifli yazılarınızı izlemeyi umuyor,size sağlık ve huzur diliyorum..
ReplyDeleteSaygılarımla.
Tülay Özger
Bende sizi sevgiyle kucaklıyor ilginize teşekkür ediyorum.
Delete