Wednesday, November 23, 2016




HIRSIZLAR


Ahlak hocalığı yapacağımı sanmayın!
Hiç öyle bir amacım yok. Tabii ki hoş görüp de onaylamıyorum. Ama çocuklara, kadınlara saldıran, insan görünümlü yaratıklara duyduğum tiksinti kadar iğrenmiyorum.
Tabii, hırsızlığın da boyutu var! Canlara mal olan veya örgütlü olanların değerlendirilmesi yetkililere ait.
Şimdi ben eskiden, gündelik hayatta büyük, bugüne göre ise komik bir olaydan bahsedeceğim. Siz ne düşünürsünüz bilmem.
Benim dinlediğim bu anekdot anneanemden.
Tarihi ‘Fatih’ yangınında konakta herşey yanmış. Şaşılası şey, bir tel dolapta duran 12 tane incecik, cam şerbet bardağının o sarsıntıda hiçbirinin kırılmaması. Tabii hemen kiralık bir ev buluyorlar. Taşınmışlar demiyorum. Çünkü eşyaları yok! Oniki bardak da yetmiyor. Dedem, anneannem, beş kızları, bir oğulları ve yardımcı hanıma ilk adımda lazım olanlardan başkaları yavaş yavaş alınıp bir tarafa konuyor. Günler yorucu geçiyor. Bir yandan da satın alınacak ev aranıyor. Gece uykuları ise derin...
Ancak dedem çağının aydın bir kişisi olarak bütün kızlarını okullara gönderiyor. İlk evlatları olan teyzem ve onun küçüğü annem gaz lambası ışığında ders çalışıp ödevlerini yapıyorlar. ( O çağın ilk üniversite mezunu kimya öğretmeni atanan Efser teyzem, Çapa’da Kız Öğretmen Okulu’nda ( İnas Darülfünunu) yatılı okuyan annem ve İstanbul Kız lisesi’ni bitiren üç kardeşleri de öğretmen olan bu kardeşler, Atatürk Cumhuriyeti’nde hizmet verdiler. )
Yine o gecelerin birinde anneannem dışarda bir ses duyunca elindeki küçük idare lambası ile odasından çıkıyor. Karşısındaki kızlarından biri değil. Hayalinde kalan ize göre kısa boylu, tıknaz, kelebek (!) bıyıklı bir adam. Elinde son ganimet Singer marka el makinesi...Heyecandan dili tutuluyor. Adam: ‘Korkma Valde Hanım!’ diye arkasını sıvazlıyor. Alt kattaki sokak kapısına kadar beraber iniyorlar. Kapıya gelince adam dikiş makinesini yere bırakıyor. Kimbilir? Belki o da iyi yürekli bir hırsızdı! Şimdikiler gibi altın bilezikleri çalmak için kol koparmağı aklına bile getirmemişti.

O, nazik tutumuyla belki el öpüp veda etmiş olabilir!

Ama, anneannem bu hadiseyi hiç unutamamış.
        
Meğer, adam bir atlı araba ile gelmiş. Bahçedeki tavukları bile kesip almış. Bütün yeni eşyayı toplayıp arabasına yüklemiş.

Bir hafta, hatta fazla, polisler eve hırsız getirmişler. Arada kelebek (!) bıyıklısı yokmuş.
Belki badem (!) bıyıklısı vardı. Ama hassas kalpli anneanneciğim ağlamalara, yalvarmalara dayanamamış, hepsini affedip giden şeyleri de helal etmiş...

Rahmetli, sevgili anneannem, yıllar boyu, evde kalan o makineyle ne güzel dikişler dikti...

2 comments:

  1. Ne mutlu ki bu tarihi maceracı bardaklar bizim raflarda hatıralarını fısıldıyorlar ara sıra.

    ReplyDelete
  2. Ayrıca o Singer makina benim çocukluğumun önemli hatıralarından biri. O makinayı menteşeler ile bağlı bulunduğu ahşap kaidesinden yarım açarak kolu döndürür altta yer alan mekik mekanizmasının nasıl çalıştığını anlamaya uğraşırdım. Şimdi torunum babaannesinde gördüğü benzer bir makinayı hayranlıkla inceleyip benim nerede ise 55-60 sene önceki merakımı güncelliyormuş. Genetik işte...😊

    ReplyDelete